Uzun bir serüvenin kısa hikâyesi
“Bu yazı bir meseleyi tutkuyla takip etmeniz durumunda başınıza gelebileceklerle ilgilidir.” Başak Çallıoğlu bu notu düşmüş, 2008'de Nick Fraser'ın sinema dersiyle başlayıp Balkan Belgesel Merkezi'nin atölyesine projesiyle davet edilmesine kadar gelen süreci anlatan yazısına...
Başak Çallıoğlu
13 Temmuz 2008 Pazar günü Documentarist Istanbul Belgesel Günleri’nin ilk yılında ve ilk Master Class’ında BBC’nin belgesel kuşağı editörlerinden Nick Fraser’ı dinleme şansına eriştim. Documentarist süresince bir hediye gibi sunulan özenle hazırlanmış belgeseller seçkisinin de verdiği ilham ve motivasyonla, Master Class sonrasında Mr. Fraser’a BBC’de staj imkanları hakkında sorular sormaya başladım. “Kalacağın yeri, masrafları karşıla ben davet mektubunu yazarım” şeklindeki yapıcı önerisi üzerine gelecekte üzerinde çalışmak istediğim alan hakkında bir umut ışığı doğdu. Documentarist sayesinde hem kendi çabalarımla asla bir araya getirip izleyemeyeceğim ilham verici belgeselleri takip ediyordum hem de yanıbaşıma kadar gelmiş herhalde Dünya’da en çok belgesel izleyen, yıllardır bu sektörün gelişimine şahit olan ve katkıda bulunan kişiyle sohbet ediyordum.
Sonuç olarak ikinci Documentarist Belgesel Günlerinin hemen ardından, işi şansa bırakmayıp İngiltere’de yüksek lisans yapma fikri düştü aklıma. Dolayısıyla geçtiğimiz sene boyunca University of Sussex’te belgesel yüksek lisans eğitimi gördüm. Belgesel günlerini takip etmemle başlayan macera böyle sona ermedi tabi ki. Aynı motivasyon ile İngiltere’deki ulaşabildiğim her türlü belgesel festivaline gerek gönüllü olarak, gerekse prodüksiyon asistanı olarak katıldım. Bunların bir tanesinde ödül yerine bolca kontak vaat eden bir ‘pitching’ (proje sunumu) yarışmasına katıldım ve Channel4-BritDoc Foundation, Sheffield Belgesel Festivali, Current TV ve Shooting People temsilcilerinden oluşan bir jürinin seçimiyle, projemle üç adet İngiliz yönetmenin arasından birinci seçildim.
Hoş bir anı olarak addettiğim bu günden aylar sonra Balkan Belgesel Merkezi (Balkan Documentary Center) direktörü Martichka Bozhilova’dan bir e-posta aldım. Yazdığına göre iletişim bilgilerimi Sheffield Belgesel Festivali’nin jürideki temsilcisinden almıştı ve bu sene ilkini gerçekleştirecekleri atölye çalışmasına Türkiye adına beni davet ediyorlardı. Bu güzel daveti hemen kabul ettim ve bir kez daha düşündüm: “Bakalım bu Documentarist daha nelere sebep olacak?”
Yüksek Lisans’ın 3. dönemini de tamamladıktan sonra 1-6 Temmuz 2010 arası Sofya’da atölye çalışmasının ilk ayağına katıldım. Atölyenin amacı organizasyonun adından da anlaşılacağı gibi Balkan ülkelerinden yönetmenlerin projeleriyle bir araya gelip gelişmekte olan Balkan belgesel endüstrisi için bir network (buluşma noktası) oluşturmak ve gelecek projelerde ortak yapımlara önayak olmaktı. Bu çok yoğun beş gün boyunca ilham veren, motive eden, bilgilendiren, alanlarında öncü ve başarılı konuşmacılarla tanışma ve projelerimiz üzerine birebir konuşma fırsatı bulduk. Bu konuşmacılar arasında eleştirmen, okutman, küratör ve Hollanda’nın en büyük iki festivali IDFA ve IFF’nin programını oluşturanlardan biri olan Rada Sesic, enerjisi ve yapıcı eleştirileriyle beni en çok etkileyen kişi oldu. O’nun dışında ETMA’nın direktörü, yılların danışmanı Paul Pauwels’in belgeselin geleceği ile ilgili sunumu da çok etkileyiciydi. Öte yandan İngiltere’de olduğum sürece arşivi, aktiviteleri ve oluşumuyla beni kendimden geçiren British Film Institute’den temsilci olarak Paula Le Dieu de yeni nesil belgesel modelleri önerileriyle mütevazı belgesel bilgimi altüst etti.
Balkan Belgesel Merkezi atölyesinin ikinci ve son ayağı 5-6 Ağustos'ta Kosova’da DokuFest’in çatısı altında gerçekleştirildi. Makedonya’dan, Arnavutluk’tan, Bulgaristan’dan, Sırbistan’dan, Hırvatistan’dan ve Bosna-Hersek’ten gelen katılımcılarla bir kez daha toplandık. Bu kez ilk buluşmamızdaki yoğun bilgi alışverişi sonunda bulanmış beyinlerimiz, aldığımız sayfalarca notları ve dinlediğimiz öneri ve eleştirileri sindirmiş, biz de kendi projelerimizi sunmak için tüm motivasyonumuzla hazır bekliyorduk. Fakat o da ne? Tüm başıma gelenlere sebep olan Documentarist’in direktörleri Emel Çelebi ve Necati Sönmez de hem DokuFest’te Türk Seçkisi bölümünü oluşturmak üzere, hem de biricik atölyemizde gözlemci olarak sunumlarımızı dinlemek için Prizren’e gelmişlerdi. Bu da sevincime sevinç, heyecanıma heyecan kattı ve çok ilham veren bir atölye çalışması daha tamamlandı. Kosova’nın son sürprizi ise uzun süredir bir araya gelemediğim sevgili Doğa’nın (Kılcıoğlu) da filmini sonunda kendisiyle beraber izleyip Seyirci Ödülü heyecanını paylaşmak oldu. Darısı kendini tutkuyla belgesellere vermiş tüm yönetmenlerin başına.
Documentarist’i takip etmeye devam edin, başınıza geleceklerden siz sorumlusunuz!